29 Kasım 2014 Cumartesi

PANKEK

     



Hafta sonu  erken uyanmaca. Annelerin mesayisi hiç bitmez, hafta sonu biraz dinlenmek mi, başka bahara...

Hafta içi babamız sağolsun saat 6 dan sonra tamam diyor senin mesayin bitsin  sen dinlen biraz, Oğlumda alıştı akşam olup hava karardığında, malum kış hava erken kararıyor,   anne baba yokk diyor.  Baba gelincede kapıyı açıp hemen odaya kaçıyor, kapı ile  odaya kaçma arası çok güzel, ilgi çekmeye çalışıyor,  gözler  tavanda, popo arkada, eller  yanda ve arkada, hemen odaya koşuyor.

Madem erken uyandık pankek yapalım. Bu ölçülerden 10 tane pankek oldu. Aldığım tarifte  ölçüler iki katı idi, daha  kalabalık bir aile iseniz ölçüleri iki katı ile yapabilirisiniz.

pankek olur  çay demlenir

- oğlum hadi babayı kaldır
- babaaa kaa (  kalk)   baba  uyuuuu
- hayır annecim uyan diyeceksin uyannn
babaya koşar
-babaaaa  uyu.nn  baba uyunn      gaa (çay) oldu


PANKEK   (  10 tane )

Malzemeler:
  • 1  yumurta
  • 1  yemek kaşığı şeker
  • 1\2 su bardağı süt
  • 1  su bardağı un
  • yarım paket  kabartma tozu
  • yarım paket  vanilya
Süslemek için:
  • Muz 
  • Pudra şekeri

Hazırlanışı:
  • Yumurta  ve şeker iyice çırpılır.
  • Süt , un , kabartma tozu  ve vanilya ilave edilerek kek kıvamından biraz daha koyu olacak sekilde hamur hazırlanır.
  • Teflon yada yapışmaz bir tavaya az sıvıyağ dökülür.   1  büyük kaşık hamur dökülerek, hamurun kendi kendine yayılması beklenir. Her iki tarafıda pişirilir.
  • Üzerine muz ve pudra , yada  reçel , çikolata  sürülerek servis yapılır.







18 Kasım 2014 Salı

NARLI ROKA SALATASI

 



Çok basit bir salata tarifi olsada paylaşmak istedim, narın salataya kattığı lezzeti ben yeni keşfettim, denemediyseniz kesinlikle tavsiye ederim.


Malzemeler:
  • 1 demet roka
  • yarım nar
  • ceviz
  • zeytinyağ
  • limon
  • tuz
Hazırlanışı:
  • Yıkadığımız rokaları doğrayalım, üstünü nar taneleri ve ceviz ile süsleyelim.
  • Damak tadımıza göre tuz limon ve zeytinyağ ekleyelim.









14 Kasım 2014 Cuma

ÜZÜM ŞIRASI



Oğlum (21 aylık) sevdiği şeyleri yerken eliyle iyi işareti yapıp " iyi iyi hımmm " diyor. En doğru sonucu küçük gurmemden alıyorum. Bunu içerken de aynı tepkiyi verdi, demek ki tekrar yapılacak bir tarif bizim için.


ÜZÜM ŞIRASI

Malzemeler:

  • 1 kg siyah üzüm
  • 3 tane kırmızı elma
  • 3 tane karanfil
  • 1 tane çubuk tarçın
  • 2 yemek kaşığı şeker ( isteğinize göre azaltıp çoğalta bilirsiniz)
Hazırlanışı:
  • Üzümleri yıkadıktan sonra ortadan ikiye keserek tencereye alıyoruz.
  • Üzerine elmaları küçük parçalar halinde ekliyoruz.
  • Karanfilde ekledikten sonra kaynamaya bırakıyoruz. (15-20 dk)
  • Ocaktan almadan çubuk tarçın ve şekeri ekleyip 5 dk daha kaynatıyoruz.
  • Süzek yardımı ile süzüp, buzdolabında bekletip servis yapabiliriz.
  • Şeker miktarını kendinize göre azaltıp çoğalta bilirsiniz.








10 Kasım 2014 Pazartesi

BUĞDAYLI NOHUTLU YOĞURT ÇORBASI

 


Emeğime saygı göstermeyip, beni blog yazmaktan bir parça soğutan arkadaşıma gelsin bu tarif.

Paylaştığın fotoğrafları sen internetten başka sayfalardan alıyorsun galiba deyip, emeğime çektiğim fotoğraflara saygı göstermeyip, aaaa tarifleri sen yapıp resmini sen mi çekiyorsun diyen arkadaşıma gelsin.

Sinirli bir insan değilimdir, sinirlendiğim zamanlar o kadar az ki...
Ama arkadaşımla telefonda konuşurken gerçekten çok sinirlendim, arkadaşım " nihal bu sen olamassın, bu kadar sinirlenme şaka yapıyorum de " dese de sinirlendim bir kere..

Çünkü internette bulduğum tarifleri bizzat kendim deneyip, resimlerini de kendim çekiyorum. Bazen çok acıkmış olsak bile, hayır diyorum önce resim çekilecek, kimse dokunmasın tabağa. Ortada verilen bir emek var. Yakın arkadaşım diye bildiğim bir şahsın böyle konuşması beni kızdırdı biraz.

Blog yazanların en büyük sıkıntısı, resimlerinin başka sayfalarca kullanılmasıdır. Yemek tarifi blogu yazanların resimleri genellikle kendilerine aittir. Kimse kimsenin resmini kullanmaz. Ama tabi bazı istisnalar yok değil. Bloglardan resim alıp kendi yapmış gibi kullananlar elbette var. Ama sayıları çok az. Emeğe saygısı olmayan emek hırsızları diyoruz onlara.

Oysaki ben arkadaşıma çok kere bütün tarifleri deneyerek kendim yaptığımı ve resimlerini kendim çektiğimi söylemiştim.

Belki beni bilerek sinir etmek istemiştir.......İHTİMAL.......

Çoğu resmimde, mutfak masamda duran pembe ve mor çiçekleri kullanıyorum. Onları kendimce kendi sembolim diye düşünüyorum, tabi o çiçeklerin olmadığı resimlerde var.

Bir önceki tarifimde, facebook ta okuyup beyendiğim bir yazıyı paylaşmıştım. Ama sadece yazıyı paylaşmak içime sinmezdi, bende facebookta hangi sayfadan okuduğumu, yazının hangi isme ait olduğunuda paylaştım. Çünkü o yazıyı yazan kişinin emeğine saygısızlık olmasın istedim,

Ben bu kadar hassas davranırken, arkadaşımın beni kırmak için böyle söylemesi, ne yalan söyleyeyim bir an üzdü beni.



Buğdaylı nohutlu yoğurt çorbası

Malzemeler:
  • 1 su bardağı nohut
  • 1 su bardağı buğday
  • 1 su bardağı yogurt
  • 1 yumurta sarısı
  • 1 yemek kaşığı un
Üzerine:
  • 1 yemek kaşığı tereyağ
  • nane
Hazırlanışı:
  • Bir gece önceden buğday ve nohut suda ıslatılır.
  • Ertesi gün ıslanan buğday ve nohut iyice yıkanıp düdüklü tencerede haşlanır.
  • Haşlama suyunu atmadan başka bir tencereye alınır, bir miktar daha su ilave edilir. Kaynamaya bırakılır.
  • Diğer tarafta yoğurt, yumurta sarısı ve un karıştırılır.
  • Kaynayan çorbadan azar azar önce yoğurtlu karışıma ilave edilir ki, yoğurt ılısın ve çorbanın içinde kesilmesin.
  • Ilıyan yoğurtlu karışım çorbaya ilave edilip bir iki taşım kaynatılır.
  • Ayrı bir tavada tereyağ ve nane kızdırılır, yogurtlu çorbaya iave edilir.







7 Kasım 2014 Cuma

HAVUÇLU ARPA ŞEHRİYE PİLAVI

 
Dün okuduğum ve çok hoşuma giden bir yazıyı sizinlede paylaşmak istiyorum

Facebook\oyuncu anne\Şermin Çarkacı ya ait yazı

ESKİYE DAİR..

Hatırlar mısınız, ayakkabılarımızı kapı önüne çıkartırdık eskiden. 
Biz ne zaman aldık o ayakkabıları içeri ilk defa? Orası değil miydi onların yeri, sahi ne zaman değişti? Kapının önüne bırakılmış tokalı terlikler geliyor aklıma, üzerine basılmış yumurta topuklu bıçkın baba ayakkabıları, yapıştırmalı çocuk ayakkabıları… Bir evde kaç kişi yaşadığını kolaylıkla tahmin edebilirdiniz b
öylece.
Okuldan eve geldiğimizde annemizi evde bulurduk. Çalışmazdı çünkü. O zamanlar hepimizin annesi ev hanımıydı. Ne güzel bir tanımlama: ev hanımı… Bu anneler işe başladıklarında da iş hanımı olabilirdi pek tabii. Ama öyle olmadı, işe başladıklarında kadın olduklarını hatırladılar ve hanımlıklarını da yolculadık onlarla birlikte. Adları iş kadını olarak değişti ve giderek erkekleştiler.
Okula başladığımızda ilk dersler hep tanışma faslına ayrılırdı. Adın soyadın anne baba mesleğin… Serbest meslek öyle güzel bir meslekti mesela… Bizim babalarımız erkenden işe gider geç gelirdi, işçiydi. Sanırdık ki serbest meslek olsaydı meslekleri istediklerinde gidebilir, istediklerinde gelebilirlerdi, serbestlerdi sonuçta, ohh ne ala. Annelerimizinse alayı ev hanımıydı. Mutfak önlükleriyle açarlardı kapıları. İşte eğer o gün mutfak önlüğüyle, kollar sıvalı ve eller ıslak halde açmadılarsa kapıyı gözlerimiz komşu kapılarındaki terlikleri teftişe çıkardı. Annemin terlikleri nerde acaba? O terlikler nerdeyse orada bulurduk aradığımızı.
Mahçup muyduk acaba? O kadar başımız yerde gezerdik ki bütün mahallenin kadınlarının ayakkabılarını tanıma gibi bir gücümüz vardı örneğin. Ayşe teyzeler, Sema Hanımlar ve Gülşenlerde burdaymış çıkarımını, kapı açılmadan, hafızamızın o gereksiz incelikleriyle yapabilirdik.
Konuşurdu o zamanlar bu ayakkabılar. Falancaya ders çalışmak için gittiğimizde, kapının önünde muntazam çıkartılmış baba ayakkabıları bize bakar ve kıçımıza baka baka evimize dönmemizi söylerdi. ‘babaları’ gelmişti çünkü. Onların babaları, o evin çocuklarının olduğu kadar, evinin kadınının da babası…
Bir çift ayakkabıdan medet umabilir misin? Ama öyleydi. İçinde erkek olmayan evlerin kapısının önüne bırakılmış erkek ayakkabıları yaklaşmayın derdi yabancılara. Çelik kapılarımız yoktu o zamanlar çünkü, irademiz, inancımız çelik gibiydi.
Misafir geldiğinde, kolonya, şeker, çay, kahve sıralamasında araya bir yerlere sıkışırdı ayakkabıları çevirme işi. Misafirlerin ayakkabılarını içeriye alıp da muhafaza edecek yerimizi yoktu zira. Küçük bir ayakkabı dolabı yeterli bir aileye. Herkesin en fazla üç ayakkabısı olmaz mıydı? Yanlış mı hatırlıyorum? Tereddüt ettim, nasıl oldu da bu kadar kısa zamanda bu kadar bokunu çıkardık bu ayakkabı alışverişinin? İhtiyacın zırvalığa dönüşmesinde son nokta…
Ayağındaki ayakkabı senin kimliğindi. Giydiğin ayakkabı elbiseni değil, senin kimliğini tamamlardı haksız mıyım? Haksızsın diyorsan, biri bana şunu anlatsın: Neden biri öldüğünde önce ayakkabılarını veriyorduk bir fakire…? Unutmak için… Onu unutmak için önce ayakkabılarını gönderiyorduk evden…
Bir ölünün ayakkabılarıyla gezmek dünyayı… Tanrım ne büyük dehşet.
Bunu da yapmıyoruz artık… Ölülerimizi unutmanın başka yollarını keşfettik. Fikir kimden çıktı bilmiyorum, ona uyduk ve modernleştik. Hayırlı olsun. 





HAVUÇLU ARPA ŞEHRİYE PİLAVI
Malzemeler:

  • 1 kuru soğan
  • 2 su bardağı arpa şehriye
  • 2 havuç
  • dereotu
  • tuz, karabiber
Hazırlanışı:
  • Yemeklik doğradığımız soğanı pembeleşinceye kadar kavuralım.
  • Rendelenmiş havuçu ekleyelim 1-2 dk karıştıralım.
  • Arpa şehriyeleride ekleyip, şehriyelerin rengi kahverengi olana kadar kavuralım.
  • Şehriyelerin üstünü geçecek kadar ılık su, tuz ve karabiber ekleyip pişmeye bırakalım.
  • Ocağın altını kapattıktan sonra dereotu ekleyip 15 dk demlenmeye bırakalım.