Dün okuduğum ve çok hoşuma giden bir yazıyı sizinlede paylaşmak istiyorum
Facebook\oyuncu anne\Şermin Çarkacı ya ait yazı
ESKİYE DAİR..
Hatırlar mısınız, ayakkabılarımızı kapı önüne çıkartırdık eskiden.
Biz ne zaman aldık o ayakkabıları içeri ilk defa? Orası değil miydi onların yeri, sahi ne zaman değişti? Kapının önüne bırakılmış tokalı terlikler geliyor aklıma, üzerine basılmış yumurta topuklu bıçkın baba ayakkabıları, yapıştırmalı çocuk ayakkabıları… Bir evde kaç kişi yaşadığını kolaylıkla tahmin edebilirdiniz böylece.
Okuldan eve geldiğimizde annemizi evde bulurduk. Çalışmazdı çünkü. O zamanlar hepimizin annesi ev hanımıydı. Ne güzel bir tanımlama: ev hanımı… Bu anneler işe başladıklarında da iş hanımı olabilirdi pek tabii. Ama öyle olmadı, işe başladıklarında kadın olduklarını hatırladılar ve hanımlıklarını da yolculadık onlarla birlikte. Adları iş kadını olarak değişti ve giderek erkekleştiler.
Okula başladığımızda ilk dersler hep tanışma faslına ayrılırdı. Adın soyadın anne baba mesleğin… Serbest meslek öyle güzel bir meslekti mesela… Bizim babalarımız erkenden işe gider geç gelirdi, işçiydi. Sanırdık ki serbest meslek olsaydı meslekleri istediklerinde gidebilir, istediklerinde gelebilirlerdi, serbestlerdi sonuçta, ohh ne ala. Annelerimizinse alayı ev hanımıydı. Mutfak önlükleriyle açarlardı kapıları. İşte eğer o gün mutfak önlüğüyle, kollar sıvalı ve eller ıslak halde açmadılarsa kapıyı gözlerimiz komşu kapılarındaki terlikleri teftişe çıkardı. Annemin terlikleri nerde acaba? O terlikler nerdeyse orada bulurduk aradığımızı.
Mahçup muyduk acaba? O kadar başımız yerde gezerdik ki bütün mahallenin kadınlarının ayakkabılarını tanıma gibi bir gücümüz vardı örneğin. Ayşe teyzeler, Sema Hanımlar ve Gülşenlerde burdaymış çıkarımını, kapı açılmadan, hafızamızın o gereksiz incelikleriyle yapabilirdik.
Konuşurdu o zamanlar bu ayakkabılar. Falancaya ders çalışmak için gittiğimizde, kapının önünde muntazam çıkartılmış baba ayakkabıları bize bakar ve kıçımıza baka baka evimize dönmemizi söylerdi. ‘babaları’ gelmişti çünkü. Onların babaları, o evin çocuklarının olduğu kadar, evinin kadınının da babası…
Bir çift ayakkabıdan medet umabilir misin? Ama öyleydi. İçinde erkek olmayan evlerin kapısının önüne bırakılmış erkek ayakkabıları yaklaşmayın derdi yabancılara. Çelik kapılarımız yoktu o zamanlar çünkü, irademiz, inancımız çelik gibiydi.
Misafir geldiğinde, kolonya, şeker, çay, kahve sıralamasında araya bir yerlere sıkışırdı ayakkabıları çevirme işi. Misafirlerin ayakkabılarını içeriye alıp da muhafaza edecek yerimizi yoktu zira. Küçük bir ayakkabı dolabı yeterli bir aileye. Herkesin en fazla üç ayakkabısı olmaz mıydı? Yanlış mı hatırlıyorum? Tereddüt ettim, nasıl oldu da bu kadar kısa zamanda bu kadar bokunu çıkardık bu ayakkabı alışverişinin? İhtiyacın zırvalığa dönüşmesinde son nokta…
Ayağındaki ayakkabı senin kimliğindi. Giydiğin ayakkabı elbiseni değil, senin kimliğini tamamlardı haksız mıyım? Haksızsın diyorsan, biri bana şunu anlatsın: Neden biri öldüğünde önce ayakkabılarını veriyorduk bir fakire…? Unutmak için… Onu unutmak için önce ayakkabılarını gönderiyorduk evden…
Bir ölünün ayakkabılarıyla gezmek dünyayı… Tanrım ne büyük dehşet.
Bunu da yapmıyoruz artık… Ölülerimizi unutmanın başka yollarını keşfettik. Fikir kimden çıktı bilmiyorum, ona uyduk ve modernleştik. Hayırlı olsun.
HAVUÇLU ARPA ŞEHRİYE PİLAVI
Malzemeler:
- 1 kuru soğan
- 2 su bardağı arpa şehriye
- 2 havuç
- dereotu
- tuz, karabiber
Hazırlanışı:
- Yemeklik doğradığımız soğanı pembeleşinceye kadar kavuralım.
- Rendelenmiş havuçu ekleyelim 1-2 dk karıştıralım.
- Arpa şehriyeleride ekleyip, şehriyelerin rengi kahverengi olana kadar kavuralım.
- Şehriyelerin üstünü geçecek kadar ılık su, tuz ve karabiber ekleyip pişmeye bırakalım.
- Ocağın altını kapattıktan sonra dereotu ekleyip 15 dk demlenmeye bırakalım.
Şermin hanım 'ın yazısını çok sevdim, beni çocukluğuma götürdü..
YanıtlaSilŞehriye pilavına da bayılırım, havuçlusu da çok lezzetli olur eminim.. Özellikle oğlum için bu şekilde daha besleyici olacaktır, mutlaka deneyeceğim :)
Yazdıklarınız çok güzel hepsi yok oldu gitti ne yazık ki tarifinizde çok hoş bunu muhakkak deneyeçeğim elinize sağlık
YanıtlaSilYazdıklarınız beni çok etkiledi eskilere gittim bi an. Bu tarifi daha önce bi tv programında görmüştüm sizde çok güzel yapmışsınız ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilçok güzel yaaa bende resmen çocukluğuma gittim içim bir garip oldu.
YanıtlaSilpilavda çok güzel görünüyor canım ellerine sağlık